3.2. ETKİN ÇALIŞMA ALANI ÖLÇÜLERİ
Etkin çalışma alanı vücut hareketli organları ile yoğun olarak çalışabilen alan olarak tarif edilir. Boyutlar biraz yukarıdaki ölçülere nazaran daha az belirgindir. Bu ölçüler işçinin normal iş düzeyini, sandalye, tezgah ve ya masasının yüksekliğini, kumanda tablosu ve düğmelerinin mesafelerini alet ve malzemelerin yerlerini..vb. belirleme bakımından önemlidir.
Söz konusu yoğun ve en etkin çalışma alanına ait bu ölçüler, her işçi ve işin özelliğine ve işçinin kullanacağı ekipmana(alet, eldiven, kask, emniyet ayakkabısı)göre ayarlanmalıdır. Vücudun hareketli organlarının uzunluklarının şahıstan şahısa farklı olduğu gibi, aynı şahsın vücut ölçüleri de zamanla değişir. Bu farklılıkların istatistikî metodlarla belirtilmesi gerekir. Bir toplumun antropometrik karakteristiklerini belirleyebilmek için istatistikî yöntemlerle numune alma ve ölçme son derece önemlidir. Antropometrik değerlerin temel karakteristikleri şu şekilde belirlenir,
Toplumun antropometrik ölçüleri Gauss eğrisine göre dağılır. Böylece ele alınan her değerin, bu ortalama dağılım değerleri arasındaki yeri belirlenebilir. Vücut hareketli parçalarına ait çeşitli ölçüler arasında ilgileşim katsayısı çok azdır. Bu sebeple örneğin vücudunun üst kısmının uzunluğu bilinene bir kimsenin genelde ayak, kol, baldır gibi diğer hareketli organlarının boyu da hesaplanabilir. Bütün vücut ölçümleri tam tamına ortalamalara uyan bir insan mevcut değildir. Değişikliğin bazı nedenleri şunlardır;
Ø Yaş; İnsan vücudu 20–25 yaşına kadar gelişmesini sürdürür. 35 yaşından itibaren omurgadaki deformasyon e eğilmeler sebebiyle boy kısalmaya başlar.
Ø Cinsiyet; Kızlarda gelişim erkeklere nazaran daha erken yaşta başlar fakat kısa sürer. Ergin yaşta erkeklerin boyu, toplam nüfusta kadınların boy ortalamasına nazaran 12 cm daha uzundur.
Ø Coğrafi farklılıklar; İsveçlilerin boy ortalaması Japonlara nazaran genelde 12 cm daha uzundur.
Ø Sosyal ortam; Birçok ülkede düz işçiler ile aynı yaştaki talebe grupları arasındaki boy farkı talebeler lehine 6–7 cm daha uzundur.
Ø Refah durumu; Gelişmiş zengin toplumlarda ortalama boyun her 15 senede 1 cm arttığı tespit edilmiştir.
3.3 ÇALIŞMA ŞEKLİNİN BELİRLENMESİ VE DÜZENLENMESİ
Genellikle işler, ayakta ve oturarak yapılmaktadır. Yoğun vücut el kol hareketi isteyen işler ayakta yapılmakta, buna karşın sakin bir el hareketi isteyen işler veya kontrol işleri oturarak yapılır. Fizyolojik olarak oturmak ayakta durmaya tercih edilmelidir.
3.3.1. Ayakta Durarak Yapılan Çalışma
Mümkün olduğunca, kullanıcıların alışılagelmiş sık sık ve kısa süreli işleri ayakta durarak yapacakları esas alınarak tasarım yapılır. Ayakta duran bir kullanıcının çalışma alanı oturanınki kadar sınırlı değildir. Çünkü ayakta duran kullanıcı her yöne dönebilir ve daha rahat ve çok durum değiştirebilir. Kullanıcılar görevi yaparken fazla serbest değillerse oturarak veya ayakta-oturarak çalışma yerleri tasarımlanabilir. Kullanıcının arada sırada baktıkları veya ayarladıkları bir alet yüksekliği uygun olmak şartıyla kullanıcının etrafında her hangi bir yere yerleştirilebilir. Kullanıcının dikkatini tek bir yöne yoğunlaşması gerekmedikçe bu prensip uygulanmaz.
Ayakta durarak çalışma şeklinin bazı avantajları şunlardır.
Ø Kullanıcının kolları daha çok kas kuvveti uygulayabilir ve daha geniş hareketler yapabilir.
Ø Ayaktaki kullanıcı, oturan kullanıcının görüş alanına girmeyen malzemeyi görebilir ve kullanabilir.
Ø Kullanıcı yorgunluk ve uyuşmayı azaltmak için durumunu değiştirebilir. Ayakta yapılan birçok iş oturarak dayanılabilir.
Ø Ayaktaki kullanıcı daha küçük boşluklara ihtiyaç duyar. Yer tasarrufu sağlar.
Ø Ayakta durarak yapılan işlerde, çalışma yüksekliğinin ayarlanması, kısa boylu ve uzun boylu insanlar dikkate alındığında zorluk gösterir.
Ayakta durarak yapılan işlerde şu rahatsızlıklar görülebilir;
Gerek ayakta, gerek oturarak yapılan işlerde vücudun çeşitli zararlardan korunması için devamlı oturmak veya devamlı ayakta durmak yerine zaman zaman ikisi arasında değiştirme yoluna gidilmelidir.
4. FİZİKİ ÇEVRE ŞARTLARI
İnsan, ısı, ses, ışık ve titreşim gibi değişiklikleri ölçülebilen fiziki çevre şartları içinde yaşar ve çalışır.
Fiziki çevre şartları belirli sınırlar içinde kaldığı sürece insan bünyesi ona uyum sağlar, bu sebeple ergonomist iş sağlığı açısından “işitme organlarını sağırlaştıran ses yoğunluğu, mevzii ya da genel rahatsızlık yaratan sıcak ...” gibi tehlikeli olan bazı sınırları belirlemek zorundadır. Söz konusu çevre şartları insanla iş arasındaki ilişkiyi doğrudan etkiler. Örneğin ani bir gürültü işitme organını sakatlamasa dahi insanı daha yorgun hale sokar. Bu nedenle ergonomist yapılan işin özelliğine göre çevre şartlarını en uygun sınırlar içinde tutmaya çaba sarf etmelidir.
Diğer taraftan fiziki çevre şartları çalışan işçiye yaptığı iş hakkında bazı gerekli bilgiler sağlanmasına da yardımcı olur., örneğin anormal bir ısı ya da ses, makinaların çalışma durumu hakkında işçiyi uyarır., değişik bir aydınlatma düzeyi bir işin detaylarının görülmesine gizlenmesine ya da deformasyonuna sebebiyet verir.
4.1. ISI ORTAMI
İş hayatında işin gereği olarak çok önemli ısı şartlarına maruz kalan pek çok iş yeri mevcuttur. Dışarıda (açıkta) çalışma, çok sıcak veya soğuk coğrafi kuşaklardaki (kutuplar veya ekvator) işler, ısı düzenlenmesi olmayan ya da işin gereği (soğuk hava deposu veya ocak karşısında çalışma) aşırı ısı şartlarında çalışma zorunluluğu gibi olaylara her zaman rastlanmaktadır. Çevre şartları çalışan insan üzerinde çok önemli etkiler yaratır. Bu noktada ergonomist için yapılması gereken iki önemli iş vardır. Birincisi tolerans sınırlarını belirlemek ve onu geçmemek, ikincisi ise iş yeri konfor şartları diğer bir ifade ile rahat çalışma şartlarını düzenlemektir.
4.1.1. İş Yerinin Isı Ayar Düzeni
Isı alışverişi: İnsan organizması ısı üretir ve bunun belirli bir düzeyde kalması için çaba sarf eder, bu nedenle işçi işyeri çevre şartları ile devamlı ısı alış verişi içinde bulunur. Isı alış verişi ve ısı düzenlenmesi aşağıdaki dört şekilde olur.
Ø Doğrudan temas yoluyla; vücut çevresi ile devamlı temas halindedir. Elbiseler, ayakkabılar, aletler, kullanılan malzemeler temas yoluyla ısı alışverişini etkiler,
Ø Konveksiyon yoluyla; vücut kendini çevreleyen hareket halindeki hava ile temas halindedir. Serbest hava ya da cilt üstünde veya cilt ile elbise arasında kalan hava tabakası, konveksiyon yolu ile ısı alışverişini etkiler.
Ø Hava yoluyla; Bu tür ısı transferi elektro manyetik radyasyon yolu ile olur. Her insan vücudu bu şekilde enerji alır ve enerji yayınlar. İnsan cildi enfraruj ışınlar yoluyla büyük oranda enerji alışverişinde bulunur.
Ø Buharlaşma yoluyla; terleme sırsında hasıl olan buharlaşan bir miktar enerjiyi beraberinde götürür. “580 kcal/1 buharlaşma” sıvı halde görülen akan ter pratik olarak önemli bir ısı kaybına sebep olmaz., ısı alışverişini arttıran asıl sebep buharlaşan terdir.
Vücut ısı düzen sistemi: İnsan organizması sahip olduğu doğal bir ısı düzen sistemi sayesinde, çevre şartlarının bazı sınırlar arasında değişmesi karşısında, kendi ısı üretimini düzenler bu suretle bünyemiz ve sinir sistemi merkezlerinde sabit bir ısı düzeyinin korunması sağlanmış olur. Duyu organlarımız yoluyla ciltten alınan “sıcak, soğuk” uyarıları sonucu büyük bir ihtimalle beyindeki bir hypothalamiqoue merkez harekete geçerek organizmayı yönlendirir, gerek enerji üretimini arttırarak gerek önemli kayıpları azaltarak ya da kayıplarını dengeleyerek normal vücut ısısını sabit tutmaya çalışır.
Soğuk ortamda organizma, deri altındaki kılcal damarları daraltıp ısı kaybı azaltılır, cildin ısısı 28 dereceye kadar iner, diğer taraftan gerek iradi ve gerekse refleksler halinde çoğalan titreme kas hareketleri ile vücut enerji üretmeye çalışır.
Sıcak ortamda ise aksine kılcal damarlar genişler cilt yüzeyine doğru kan akımı olur., çevre ile ısı alışverişi artar., terlemenin de yardımı ile vücut ısısı normale döner.
Ilık ortamda çevre il vücut ısısı arasındaki denge, kılcal damarların basit hareketleri ile büyük bir güç sarf edilmesi sağlanır.
Fiziki çalışma organizmanın ısı üretimini arttırır. Sıcak ortamda vücudun kaybı çok sınırlıdır. Bu durumda organizma çalışan kaslara ve cilt yüzeyine yakın kısımlara daha çok kan sevk ederek ısıyı düşürmeye çalışır. Sıcak ortamda kalp ve dolaşım sistemi hemen devreye girerek faaliyetini arttırır. Terleme yoluyla da fazla ısı atılmaya çalışılır. Terleme çevre ısısına, çevre rutubet derecesine ve hava cereyan hızına bağlıdır.
Kısaca, sıcak ortamda çalışma durumunda kalp atışları ve vücuda pompalanan kan miktarı artar, terleme artar dolayısıyla kilo kaybı meydana gelir. Vücutta tuz kaybı olur, artan ısı şartları cildi olduğu kadar vücut iç organlarını ve merkezi sinir sistemini de olumsuz etkiler.
Uzun süre sıcak ortamda yapılan çalışma sonunda adali gücü azalır, iş randımanı düşer, zihni faaliyet bozulur, iradi hareketler yavaşlar, dikkat azalır, karar verme süresi uzar.
İnsan için kabul edilen tehlikeli olmaya ısı sınırları genelde her kişinin sağlık durumuna, yaşına ve çevreye uyum sağlayabilme özelliğine bağlıdır. Söz konusu sınırlar aşıldığında işçi “ısı çarpması” tehlikesine maruz kalır.
4.1.2. Ölçümler
Fiziki parametrelerin saptanması, aşırı iş yükünün çalışan kişi üzerinde etkilerini azaltmak ve işçilere normal bir çalışma ortamı sağlamak açısından önemlidir. Fizyolojik parametrelerin tespiti işçinin fiili yükünü hesaplamak ve sonuçlarının kontrolü içinde gereklidir.
Çevre ısısının ölçümü: Şu parametrelerle belirlenir.
Ø Kuru sıcaklık; klasik bir termometre ile ölçülebilir.
Ø Nemli sıcaklık; hygrometres ve pscchrometreles ile ölçülebilir.
Ø Ortam sıcaklığı; havadaki su buharının etkisi göz önünde bulundurulur.
Ø Hava cereyan hızı; anemometrelerle tespit edilebilir.
Ø Işıma sıcaklığı; ışıyan sıcaklık akımı dır ve steradiometre veya siyah küreli termometrelerle ölçülür.
Halen bazı işletmelerde iş yerinin çeşitli noktalarda değişik zamanlardaki ısı şartlarını izlemek için “ortam ısı şartlarını takip” kartlarından yararlanılmaktadır.
Isı etkisinin ölçümü: Kalp atışlarının ölçümü ile hem fiziki ve hem de ısısal yükün ikisi birden belirlenebilir. Ölçümleri önce normal ısı şartlarında yaparak söz konusu iki olayı birbirinden ayırabiliriz. Isı şartlarına tahammül konusunda kişiden kişiye değişir görülen farklılık yaratan faktörler;
Ø Yaş.
Ø Cinsiyet; kadının küçük dolaşım sistemi ve iç organları, kan debisinin artışına kolay uyum sağlayamaz.
Ø Sağlık durumu ve çevreye uyum sağlama; sağlıklı genç insanlarda ısı ortamına uyum sağlama toleransı fazladır. Bu uyum artan ter miktarı ile sağlanır. Erken terleme, uzun süre ve fazla ter atma, stok tuz miktarını gittikçe azaltır. Bunun sonucu olarak iç ısı ve kalp atışları yavaşlar vücut denge sağlamaya çalışır.
Kontrollü kısa süreli ve tekrarlanarak yapılan çalışmalarla ilk yirmi günde vücut ısı şartlarına, başta hızla ve giderek yavaşlayan bir tempo ile uyum sağlanır. Gerektiği gibi davranılmazsa uyum 4 hafta sonra durur.
4.1.3. Korunma Yolları
Isısal şartlar değiştirilemiyorsa işe uygun bir düzen geliştirmek veya kişisel koruyucu malzeme kullanmak. Bu önlem; uygun bir hava sirkülasyonu sağlayarak ısıyı ayarlamak, sıcak malzeme ile temas halinde ısı geçirmeyen eldiven veya ayakkabı kullanmak şeklinde veya işi kısa dinlenmelerle yapmak veya ısı düzeni sağlanmış dinlenme salonlarından yararlanarak, iş yükü azaltılarak, iş yükü ve temposunu azaltarak, işçiye bol sulu gıda ve meşrubat vererek şeklinde olabilir.
Isısal şartlar değiştirilebiliyorsa, ısı kaynaklarını tecrit ederek veya mevcut durum uygun hale getirilerek, düzen sağlanır.
4.2. GÜRÜLTÜ
Kulak yolu ile gelen rahatsız edici duygu yaratan belirli bileşenleri olmayan her akustik olaya “gürültü” denir.
Sanayi işletmelerinde, değişik tipte hızlı ve büyük makinaların kullanılması sonucu, gürültü en önemli çevre sorunlarından biri haline gelmiştir.
Teknolojinin gelişmesi sonucu artan gürültü çalışanlar üzerinde birçok sakıncalar doğurmaktadır. İşgücünün fiziksel ve ruhsal sağlığını bozmakta, belli bir sınırı aşınca da kulakta onarılmaz hasarlara neden olmaktadır. Gürültü sonucu meydana gelen işitme kayıpları gittikçe artmaktadır. İşgücünün ruhsal ve fiziksel sağlığını bozan gürültü önemli ölçüde işgücü verimini olumsuz kılmaktadır. Gürültü çağımızda artık sadece işyerlerinin değil, tüm toplumun sorunu haline gelmiştir. bu nedenle gürültüyü doğru bir biçimde ölçmeli, değerlendirmeli ve gerekli önlemler vakit geçirmeden alınmalıdır. .
4.2.1. Gürültüye İlişkin Kavramlar
Ø Sesin şiddeti: Sesi oluşturan titreşimlerin atmosferde yarattığı basınç, sesin şiddetini belirler. Ses şiddeti “desibel (dB)” ile ölçülür. Kulak 1000 Hz lik sesi ancak 0,00002 N/cm2 (0 desibel) basıncın üstünde duymaya başlar. Dayanabileceği en üst ses şiddeti ise 130 desibeldir. Bu durumda kulakta ağrı başlar. Gürültü 90 desibeli aşarsa sözle anlaşma imkânı kaybolur.
Ø Frekans: Saniyedeki periyot sayısıdır. Frekans sesin tokluğunu veya tizliğini belirler. Frekans sesin tokluğunu veya tizliğini belirler. Alçak frekanslı ses tok, yüksek frekanslı ses ise tiz sestir. Frekansın birimi “Hertz (Hz)” dir. Genç ve sağlıklı bir insan 16–20.000 Hz frekanslı sesleri duyar.
Ø Oktav: Birinin frekansı diğerinin iki katı olan iki titreşimin aralığıdır.
Ø Fon: Gürültünün öznel şiddetini ölçebilmek için kullanılan boyutsuz bir ölçü birimidir. Fon ölçüsü aynı şiddette (aynı basıncı yaratan) fakat frekansları değişik seslerin eş şiddetle algılanmaması olgusuna dayanmaktadır. Fon değerleri teknik bir aletle ölçülemez. Bu değerler eğitilmiş gözlemcilerin takdir ettikleri öznel ses şiddeti değerleridir.
Ø Son: Öznel şiddeti 40 fon olan bir sesin yüksekliği 1 son olarak kabul görmektedir.
Ø dB(A): Kulak duyarlılığının frekansa göre değişkenlik göstermesi nedeniyle desibel değeri gürültünün insan kulağına olan etkisini ölçmekte yeterli olamamaktadır. Bu nedenle ses şiddetinin ölçü birimi olarak frekansa göre değerlendirilmiş olan dB(A) değerleri kullanılır. Ses ölçme cihazları ses şiddetini genellikle dB(A) türünden ölçerler.
4.2.2. Gürültüyü Ölçme Ve Değerlendirme
Sesin şiddetini ölçmeye yarayan aygıtlara ses ölçer, ses düzeyi ölçenlere, sonometre denilmektedir. Ses ölçer sesin şiddetini desibel olarak ölçer. Genellikle ses ölçerlerde A, B ve 0 olmak üzere üç filtre mevcut olup sesin şiddetinin insan kulağı tarafından algılandığı gibi ölçülmesini sağlarlar. A filtresi kulak duyumuna en yakın karşılığı verdiği için, gürültünün kişiye etkisi araştırılırken çoğunlukla A konumunda dB (A) birimiyle ölçüm yapılır.
Gürültünün dB türünden şiddetinin ölçülmesi gürültünün zararlı etkilerini ortaya koymak için yeterli olmayabilir. Kulak en fazla 1000. 6000 Hz arasındaki frekanslarda duyarlıdır. Bu nedenle frekans analizleri yapılarak, gürültünün şiddeti yanında frekans değeri de bilinmelidir. Bir işyerinde gürültüyü ölçmek için işyerinin birçok yerinde en az bir hafta ölçüm yapmak gereklidir.
4.2.3. Gürültünün İnsan Sağlığı Üzerindeki Etkisi
Aşırı gürültü verilen dikkati azaltmakta, sinirliliğe yol açmakta, anlaşma olanaklarını kısıtlamakta, kişiler arasındaki ilişkiler üzerinde olumsuz sonuç doğurmakta ve işitme duygusunun azalmasına kadar gidebilmektedir.
Ayrıca gürültülü ortamda çalışmalarını zamanla yoğunlaşma, dikkat ve reaksiyon kapasitesi zayıflar, bunun sonucu olarak çeşitli fonk1siyonel bozukluklar (yorgunluk, uyku bozuklukları baş ağrıları, dolaşım semptomları gibi) ortaya çıkar.
İşitme ile diğer duyu organları, sinir sistemleri ve duyu merkezleri arasında çok çeşitli etkileşimler vardır. Ani gürültüde refleks halinde kafa sese doğru döner, gözler o tarafa yönelir uykudan sıçrama halinde kalkılır, vb.
Bir takım yöneticilerin sandığı ve savunduğu gibi gürültüyü alışmak kolay değildir. Kaldı ki gürültüye alışılsa bile yan etkilerinden kurtulma olasılığı hemen hemen yoktur.
Makinalaşmanın yoğunlaşması nedeniyle giderek artan gürültü ve çoğu kez onunla birlikte gelen titreşimin olumsuz etkileri sadece fizyolojik nitelik taşımaz. İş görenin sinir sistemi ve ruhsal yapısı üzerinde izleri çok zor silinebilecek etkilerde yaratır. Gürültüyü zararlı etkileri açısından şu aralıklarda incelemek olanaklıdır:
Ø 30–65 dB(A) gürültü aralığı: Kişinin gürültünün kaynağı ile olan ilişkisi, yaptığı iş, ruhsal ve fiziksel durumu bu şiddetteki gürültüde rahatsız olup olmayacağım belirleyen faktörlerdir.
Ø 65–90 dB(A) gürültü aralığı: Psişik reaksiyonların yanında dolaşım bozuklukları da bu gürültü düzeyinde söz konusudur. Bunlar kişinin gürültüden etkilenme derecesinden ve gürültüye olan alışmışlıktan bağımsız olarak oluşur.
Ø 90–120 dB(A) gürültü aralığı: Bu şiddetteki bir gürültü uzun sürerse kulakta kalıcı sağırlığa neden olabilir. Etkisi belki günler sonra ortadan kalkar.
Ø 120 dB(Al) üstü: Bu düzeyde kısa bir süre için bile duyma duyusu hasara uğrayabilir.
Artan gürültü düzeyi beceri gerektiren el işleri ve düşünsel çalışmalarda, dikkatin toplanamaması nedeniyle başarı yüzdesi düşürmektedir.
Uygulamada bedensel işlerde 80 desibeli geçen ses ortamında iş gücü verimi düşer. Genel olarak çeşitli işlerde üst sınır olarak şu değerler geçerlidir;
Ø Sürekli ve yoğun zihinsel çalışma gerektiren işlerde 50 desibel
Ø Büro ve benzeri işlerde 70 desibel,
Ø Diğer ve bedensel işlerde 90 desibel.
Gürültü geçici kulak yorgunluğuna ve sağırlığa neden olur. Yoğun ve yüksek frekanslı net sesle, aniden patlama şeklinde oluşan ve uzun süren sesler tehlikelidir. İleri yaşlarda bu risk daha da artar.